VELAYET HAKKINA SAHİP ANNE, ÇOCUĞUNA SOYADINI VEREBİLİR Mİ?
Çocuğun soyadı, Medeni Yasa’nın 321. maddesinde düzenlenmiş olup, çocuk; ana ve baba evli ise ailenin soyadını, anne baba evli değilse annenin soyadını taşır şeklindedir.
Çocuğun soyadının belirlenmesi hususu velayet hakkının kapsamındadır. 2525 sayılı Soyadı Kanun’un 4. maddesinde, “Evliliğin feshi veya boşanma hâllerinde velayet çocuğun -anasına tevdi edilmiş olsa bile- babasının seçtiği veya seçeceği adı alacağı” düzenlenmiş iken Anayasa Mahkemesinin 8/12/2011 tarihli ve E.2010/119, K.2011/165 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
Soyadın kanunun iptal edilen 4. maddesinin dayanağı, 1926 tarihli ve 743 sayılı mülga Türk Kanunu Medenisi’nin 152. maddesinde yer alan, kocanın evlilik birliğinin reisi olduğu kabulüdür.
4721 sayılı Kanun ile “kocanın” evlilik birliğinin reisi olduğuna dair söz konusu düzenleme kaldırılmış ve eşlerin oturacakları konutu birlikte seçecekleri, birliği beraberce yönetecekleri, eşlerden her birinin, ortak yaşamın devamı süresince ailenin sürekli ihtiyaçları için evlilik birliğini temsil edecekleri yönünde düzenlemeler getirilmek suretiyle eşlerin evlilik birliğinde eşit hak ve yükümlülüklere sahip olduğu kabul edilmiştir.
4721 sayılı Kanun’un velayet hakkına ilişkin 335. maddesinde, ergin olmayan çocuğun, ana ve babasının velayeti altında olduğu, yasal sebep olmadıkça velayetin ana ve babadan alınamayacağı belirtilmek suretiyle evlilik ilişkisi süresince velayet hakkının ve bu kapsamdaki yetkilerin ortak kullanımına işaret edilmiş; 336. maddesinde evlilik devam ettiği sürece ana ve babanın velayeti birlikte kullanacağı, ortak hayata son verilmesi veya ayrılık hâlinde hâkimin velayeti eşlerden birine verebileceği, ana ve babadan birinin ölümü hâlinde velayetin sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa ait olduğu hüküm altına alınmış, velayet hakkı ve içerdiği yetkilerin kullanımı noktasında da eşlerin eşitliği prensibi yansıtılmaya çalışılmıştır.
Velayet hakkı ve bu bağlamdaki yetkilerin kullanımı da dâhil olmak üzere cinsiyetler arası eşitlik ve cinsiyete dayalı ayrımcılıkla ilgili hususlar, insan hakları ile ilgili birçok uluslararası hukuk belgesinde de yer almaktadır. Türkiye’nin 4/6/2003 tarihinde onayladığı, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 23. maddesinin (4) numaralı fıkrasında taraf devletlerin; eşlerin evlenirken, evlilik süresince ve evliliğin sona ermesinde eşit hak ve sorumluluklara sahip olmalarını sağlamak için gerekli tedbirleri alacakları; Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Sözleşme’nin 16. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (g) bendinde ise yine taraf devletlerin kadınlara karşı evlilik ve aile ilişkileri konusunda ayrımı önlemek için gerekli bütün önlemleri alacakları ve özellikle kadın erkek eşitliğine dayanılarak -aile adı, meslek ve iş seçimi dâhil- her iki eş için geçerli, eşit kişisel haklar sağlayacakları düzenlemesine yer verilmiştir.
İç hukuk ve uluslararası hukuk alanında yer verilen söz konusu düzenlemeler paralelinde, evliliğin feshi veya boşanma hâllerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alacağını belirten 2525 sayılı Kanun’un 4. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi, Anayasa Mahkemesinin 8/12/2011 tarihli ve E.2010/119, K.2011/165 sayılı kararı ile iptal edilmiş ve iptal kararı gerekçesinde, kadın ve erkeğin evlilik süresince ve evliliğin sona ermesinde eşit hak ve sorumluluklara sahip olmaları gereğine yer veren uluslararası sözleşme hükümlerine de atıf yapılmak ve eşlerin, evliliğin devamı boyunca ve boşanmada sahip oldukları hak ve yükümlülükler bakımından aynı hukuksal konumda oldukları, erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını seçme hakkının kadına tanınmamasının, velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete göre ayırım yapılması sonucunu doğuracağı belirtilmek suretiyle itiraz konusu kuralın, Anayasa’nın 10. ve 41. maddelerine aykırı görülmesi nedeniyle iptaline karar verilmiş ve söz konusu iptal kararı 14/2/2012 tarihli ve 28204 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Anayasa-Mahkemesi, 2013-9880 K. numaralı, 11-11-2015 tarihli kararı ile, velayete haiz annenin çocuğa soyadını verememesini, Anayasa’ya aykırı bulmuştur. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 2018-4826 E., 2018-15033 K. sayılı, 20.12.2018 tarihli kararı ile, “küçüklerin, anne soyadını almasının, küçüklerin üstün yararına aykırı olmadığının da anlaşılmasına göre” velayete haiz annenin çocuğuna soyadını verebilmesini kabul etmiştir.
Velayeti annede olan çocuğun, anne ile aynı soyadını taşıması, çocuğun üstün yararına uygun bulunmuştur.
Ancak halen velayete sahip anne, çocuğu ile aynı soyadını taşımak için dava açmak mecburiyeti içindedir.
1926-2011-2015-2018 kadının soyadını çocuğuna verebilmesinde erkeklerle eşit haklara sahip olmasında adım adım yürünen tarihsel adımlardır. Son bir adım daha var, talebe bağlı olarak Nüfus Müdürlüklerince velayete haiz annenin çocuğuna soyadını verebilmesi, bu son adımı yürümek için talebimize ve çabamıza ihtiyaç var…
Var mısınız son adımı birlikte atalım.
Av. Afet Gülen Büberci