Eşler arasındaki evliliğin boşanma, ölüm ya da iptali gibi herhangi bir sebeple sona ermesinin en önemli hukuki sonuçlarından birisi de taraflar arasındaki mal ve paralarının paylaştırılması yani mal rejiminin tasfiyesidir. Bu kapsamda mal rejiminin tasfiyesine ilişkin yasal mal rejimi ve tarafların tercihi halinde yasada düzenlenmiş diğer mal rejimi çeşitlerinin tespit ve değerlendirmesi önem arz etmektedir.
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu 22.11.2001 tarihinde kabul edilerek 01.01.2002 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiş olup Kanun’un getirmiş olduğu Aile Hukuku’ndaki en önemli değişiklik yasal mal rejimine ilişkindir.
743 Sayılı Türk Kanunu Medenisi’nde eşler arasında aksi kararlaştırılmadığı sürece yasal mal rejimi olarak “MAL AYRILIĞI REJİMİ” kabul edilmiş 4721 Yeni Yasa’da ise yasal mal rejimi “EDİNİLMİŞ MALLARA KATILMA REJİMİ” olarak değiştirilmiştir.
Bu rejim değişikliği taraflar arasındaki mal rejiminin tasfiyesinde köklü değişiklik ve sonuçları da beraberinde getirmiştir.
Değişiklik öncesi ve sonrası her iki yasal mal rejimi kapsamında basit bir örnek vermek gerekirse:
01.01.2002 tarihi öncesinde bir evlilik süreci içerisinde sadece bir eşin çalışması ile çalışan eş adına edinilmiş bulunan bir malvarlığı tamamen tek başına çalışan eşin kişisel malı olarak kabul edilerek diğer eş bu malvarlığının edinimine maddi anlamda herhangi bir katkı sağlamamış ise bu malvarlığına ilişkin hiçbir hak talebinde bulunamazken yeni mal rejimi olan “Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi”nde bir eş çalışıp diğer eş hiçbir surette çalışmamasına ve malvarlığının edinilmesine hiçbir maddi katkıda bulunmamasına rağmen evlilik sürecinde eşin çalışarak edinmiş olduğu malvarlığı değerinin yarısını talep edebilecektir.
Böylece genelde Türk Toplumundaki erkek eşin çalıştığı, kadın eşin ise ev işleri ve çocuk bakımı ile ilgilendiği ve geçmişten gelen ataerkil gelenek görenek yapısı gereği genelde evlilik sürecindeki malvarlıklarının da erkek eş üzerine tescil edildiği durumların azımsanamayacak derecede yoğunluğu nazara alındığında eşler arasındaki evliliğin sona ermesi halinde kadın eşin belki de hiçbir malvarlığından hak edinememesi durumu ilgili yasa değişikliği ile engellenmeye çalışılmıştır.
Diğer taraftan sözkonusu yasal mal rejimi değişikliği oldukça esaslı olup evlilik sürecindeki kişisel ve edinilmiş malvarlığı değerlerinin çoğu zaman iç içe geçmiş olması, evlilik ilişkisi esasında malvarlığının kişisel ya da edinilmiş hangi malvarlığı grubundan edinildiğinin ispatının çoğu zaman güç olması nedeniyle aynı zamanda karmaşık bir yapıya sahip ve uzman tasfiye hesabını gerektirir niteliktedir.
Gerek evlilik birliği içerisinde edinilen malvarlıklarının kişisel ya da edinilmiş hangi malvarlığı grubuna ait olduğunun tespitinin her zaman çok kolay olmayışı, yine evlilik sürecinde bazen edinilen malvarlıklarında tarafların kişisel ve edinilmiş malvarlığı değerlerinin iç içe geçmiş olması gerekse aile içi birçok hususta ispat güçlüğü mal rejiminin tasfiyesindeki zorlukları da beraberinde doğurmaktadır.
Bu nedenle de Aile Mahkemelerinde mal rejiminin tasfiyesine ilişkin ihtilaflar Yargıtay içtihatları tahtında uzman bilirkişilerden alınan rapor ve hesaplamalar ile çözümlenmektedir. Ne var ki uygulamada birçok uzman bilirkişi raporunda dahi teknik hatalar yapılabilmekte ve bu nedenle birçok karar Yargıtay tarafından bozulmakta ve bu konudaki ihtilafların çözümü oldukça zaman alarak tarafların dava sonucu beklentileri uzun süre askıda kalabilmektedir.
Konunun işbu karmaşık yapısı nedeniyle de çalışmamızda 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu ilgili hükümleri detaylı içtihatlar ile zenginleştirilmiş olarak izah edilmeye çalışılacaktır.